21 Mart 2017 Salı

EDWARD HOOPER VE UZAY

......gizlenemezsiniz, gelir sizi bulur söyleyemedikleriniz.....

sözler nereye gizlenmişti?

nereye bırakıp gitmişlerdi...
nereye saklanmışlardı?
hiç söyleyemedikleriniz...
hiç söyleyemediklerimle beraber
hiç adını bile anmadıklarınız
Hepiniz...
ve herbiriniz?
hiç itiraf etmemiştiniz,
ve hiç bu kadar kolay olacağını dile getirmemiştiniz....

bunlar sizin zaaflarınızdı,
ve  bu yüzden oyuna eşlik etmek zorunda bırakmaktı niyetiniz...

Siz, o sükunet ve sessizlik altına sığınırken,
kendi yalanlarınızla
aslında sükunetiniz
hiç te asilliğinizden
hiç te mağrur duruşunuzdan,
hiç te masum duruşunuzdan,
hiç te gururlu duruşunuzdan,
değildi...

boştu ...
uzay kadar, Gobi çölü kadar,
oksijensiz bir gökyüzü kadar....
Edward Hooper kadar....
tarififsiz bir boşluktu sizin ki....
yukarıdakilerin kıyısından bile geçmeyen....
ama ben bunu tarif edemem ki...
siz en iyi bilirsiniz,  o boşluğu....
benimkiler yine anlam yükler,
öteye taşır,
ötekileştirir
özelleştirir .....

sükunetiniz hainliğinizden,
sessizliğiniz kibirle aldanmış
ve aldatılmış
yalanlarınızdan ve inanmak istediklerinizden ibaretti...
sessizliğiniz nefret içinde boğuluyordu
ve siz bunu göremeyecek kadar çoktunuz
ve siz bunu göremeyecek kadar cahildiniz ...

ve bunun hiç te affedilebilecek bir tarafı yoktu...
ve anlaşılabilir bir tarafı yoktu,
ya da elle tutulabilir bir tarafı....
ya da sizi haklı çıkartabilecek bir yanı...

ve siz o yokluk içinde
yok olmaya mahkumdunuz .....


XX / III / MMX7





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder