22 Mart 2017 Çarşamba

CARRY GRANT FİLMLERİ İŞE YARAMAZ NE DE MELANKOLİ


............................ "Even in Arcadia, there am I"................
senin gitmenle hayatımız alt üst oldu
düzenimiz bozuldu
hayatın ritmi
şarkıların tonu
piyanonun akordu
güneşin Alice mavisine kaçan rengi
herşey bambaşka görünüyordu
hayatım resmen iki döneme ayrılmıştı 

sen gitmeden önce
ve sen gittikten sonra ....

işte burada, benim hikayem de yeni başlıyordu

o günden sonra
bana birşeyler oldu
birşeyler yolunda gitmez oldu
Turnalar bile yönünü şaşırmıştı ....

bu kenti pek sevmez oldum
ahaliyi pek bi sevimsiz buldum 
hafta Macau'da rulet masalarında başlarken
körkütük, fena halde sarhoştum, 
Saigon'a gidene kadar geçen günler  boyu kendimi oyalayabilirdim
hatta malarya tabletlerini fillere yediriyor
hastalığa yakalanmak için her yolu deniyordum
sonrası keza muson yağmurları...
avunmak için birşeyler yaratabilirdim....

kendime yeni meşgaleler edinmiştim
eskilere sorarsak elzem olmayan şeylerle, abesle iştigal ediyordum....
yeter ki senin çıkıp gittiğin anı hatırlamamak için....
sırf senin unutmak adına japonca öğreniyordum,
kanji metinleri yutmuş
katakana konuşuyor
hiragana yazıyor...
Katanamın kestiği yerlerin acımamasını endişesiz izliyordum

ama zamanın aleyhime işlemesine aldırış etmeme yetimi kaybetmiştim bir kez.....
fuşya ve fulya kokan yağmurlar sonrası bilinmez bir boşluk

saatler geceyarısına,
ben uykusuzluktan uykuya teslim olana dek,
Okyanuslar Ansiklopedisini bin yüz 77 kez
Carry Grant filmlerini yüz 7 kez,
yukarıdaki tepeye cıkarken bin yüz 22 basamaktan oluşan ve  sonrasını unuttuğum tepeyi,
ve unutmaya çalıştıklarımı yüzlerce kez hatırlamanın acısını kaç kez tekrar etmem
ve etmemem
arasında geçen zamanı,
ben bile hatırlamıyorum şimdi....

bazen Paris'e sığınıyordum,
o günler Oscar Wilde'a mezarının başında oturur ona saatlerce Murakami okurdum,
o günler, olur da dekadans bana panzehir olur,
olur da Gar de Lyon'da karşılaşırız
olur da  St.Martin kanalından bisikletinle geçersin...
hep bi seni görme umudu taşıyan bir ben
ve umuduna yenik düşen
kölesi olan bir ben .....
ki Paris'i sevmeyen ben....

kimi zamansa Alfama'da
Fernando Pessoa'yı takip ederken buluyordum kendimi,
onunla sokak ortasında tartışırken,
birden
etrafımı saran garip ifadeli adamlar ve kadınları görünce....
toplum içinde kendi kendine konuşmanın genel adap kuralları içinde ayıp kaçtığını hatırlar,
utanarak oradan uzaklaşırdım....
halbuki ne var ki bunda, ben kendi kendime bile söz geçiremezken,
biraz kendimle konuşmanın kime ne zararı olabilirdi ki ....
aslında ben Fadistaların çığlıklarını bile duymuyordum,
adeta kör oldum, duyamıyordum....

kuzey ve doğu enteresandı,
ama ben hep güney ve batıya açıktım.....
Èze Şatosunda birkaç gün soluklanmak belki beni rahatlatabilirdi,
ruhumu terbiye etmem gerekiyordu,
ağustos böceklerini dinlemek,
transparan kertenkele avına çıkmak,
şato içinde kaybolmak
ve sınıra yakın olma  düşüncesi,
ama içimde hep bir Boris Vian...
sürrealist kaçamaklar,
canımı yakan yakamozlar ....

Roma da iyi gelirdi, Trastevere ye yakın bir yerler
tepeden Roma'ya bakamak
Piazza San Egidio'da  Cinema Pasquino'ya uğramak
Alberto Sordi ve Anna Magnani izlemek
ama unutmaya yetmez ki....
Tevere nehrinin altından çok sular aktı,
dili yok ki mermerlerin Roma'da anlatsın...
benim de dilim yok ki anlatayım....


ama benim kentim Tanger'di
orada ki his hiçbir yerde yoktu,
bir adım atamayabilirdin
ve orada hapsolabilirdin,
çok uzak ve çok yakındı....
hava aynı anda yasemin ve tehlike kokuyodu,
bu rüzgar Atlantik'ten mi yoksa Mare Nostram'dan mı geliyordu kestirmesi zor,
Paul Bowles bile bunu bilmiyordu ....
hikayeyi ise Sarah Walters yazsa bitiremezdi ....
çölün masallarına ihtiyacım vardı
bir de uyumaya ....


o sıralar
imsomniayla tanışmıştım, 
ve uyku da beni terketmişti
uykuya tam teslim olacakken
Nyks'in oğlu Hypnos'un kanatları düşerken
tam kendimden geçerken
tutamıyordum kendimi
garip bir nöbet sarıyordu beni ve evreni
saatin tiktakları
önce boğaz kıyılarına
sonra
vuruyordu içime
engel olunamayan tsunami misali

herseye katlanabilirdim ben
ama birtek
senin beni bıraktığın bu kent bırakmıyordu beni,
geçmişimizi
ve seni.....
içimde taşıdığım hayallerimi...

XXII / III / MMX7


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder