30 Haziran 2010 Çarşamba

Emirgan

ürkek bir yağmur yağıyor,
yaşlı bir vapur yanaşıyor,
bir yaz sonesi Shakespearian,
bir çınar nöbette...
yaz yagmuru altında ıslanmak ne güzel Emirgan'da ...
c.cerit emirgan & haziran^2010

……….badem cicegi nar cicegine asik olmaz olaymis…..……

Kendime soruyorum,
ne oluyor bu topraklarda,
uzum, tutun, incir ortasinda
nar, badem, defne orotoryosunda
bir balik ,
bir kekik tarlasinda
hangisi hangisinin oltasinda,
cipura, torik, barbun acmazinda
ne buyuk bir ironi
insanin sair olma sevdasi,
oykunen
kuculen,
soze gerek duyulmadigini bile bile,
kelimelerin kifayetsiz kaldigini gore gore,
birde yuzyillardir karalayan caresizlige,
sozcuk oyunlarinin kakao yersizligi,
ustune eklenen persona yetersizligi
kelime bulmanin yararsizligi,
duygularin duyarsizligi,
seslerin susuzlugu,
susuzlugun sesleri,
colun bilgeligi,

dar bir capta,
silahsiz kalinmis bir cephede,
kendine bos yere tuzak kurmalar ,
bos yere yersiz yeniyetme diretisler ,
dinmeyen direnisler,

manevralar caresiz,
pusular belirsiz,
pusulalar sirensiz,
baglantilar kopuk
semaforalar bozuk,
istasyon kapali,
dolunay terkedilmis,
otekisi, bir digeri,
digeri bir otedeki

yildizlarsa bir o kadar parlak,
kuculdukce kuculen bir yaratik,
herseyin disinda,
nar cicegi bir ozanin varligi duserken dunyamiza,
selamlasiyoruz incir, badem, ve ben nar cicegi….…………

Cabinet de Curiosités

ellerin raylar boyunca gidip geliyor,
icinden cikilmayan,
cikilamayan ….
bir yanim felemenk aksaninda cekilmeyen,…
bir yarim mavi kuyruklu bir tilki esrarinda cekinen,
Gar guvercinleri gibi kimsesiz,
bir gevrek susami kadar doyurucu sessiz,
Joseph Conrell gelse
bir kabin insa etse gecmisimize,
sigdirsa herseyi,
Cabinet of Curiosity,
bir tren komportimaninda,
insanlarin merakli bakislari altinda,



trenler kadar doluyum,
gecmedigim istasyon kalmadi,
raylar hicbirseyi tasiyamiyordu,
ben kendimi bile tasiyamiyordum,
dolastigim trenlerce dusunuyorum,
yeniden trenlere dusuyorum….
trenlerde ayakta dusuyorum,
yokolup yenilenen …..

c.cerit 2009 & London

Hangi Markiyle bulusacagim?

bugun gunlerden ne?
hatirlamiyorum bile,
hangi istasyonda
hangi Markiyle bulusacagimi?

Gar ve .........Küçük Yağmur

günlerce Istasyonda .......

yağmurlarin seni bana getirmelerini
beklemekten baska carem kalmamisti……

boktan hikayeler bunlar,.........

boktan hikayeler bunlar,
gel bu yaz adada
Othello kalesinde bulusalim,
Hamletvari bir persona icinde,
Sen anlamasanda beni,
al beni
tut beni,
dusmek canimi acitiyor………….......
c.cerit june/2o1o & domatia

Ukiyo monogatari 浮世物語

golgen dolaniyor gar tenhalarinda,
ellerine sinen yaseminler bosuna...
kandiramazsin beni,
ben geckin bir aksam sefasi....
belkilerin bahane,
sen yinede bekle beni....
elinde Ukiyo monogatari,

sabah bes sularinda…
Punta’da
Alsancak Garinda…..

c.cerit Smyrne & 2010

29 Haziran 2010 Salı

almond tree.....

Faydasız,
elle tutulamayan kararsızlıklar eksenindeyim bu gece,
gel al beni,
badem çiçeği………….

retiro’da kaybolmus bir Velázquez cücesi……..

Prado’da hapsolmusuz hepimiz,
gecit yok,
galeriler boyu yalnizlik,
koridorlar koridorlara acilirken,
yuzyillik seruvenler geciyor omrumuzden,
sigdirilamayan hikayeler nobette,
digerlerinin lanetine ozenen,
digerlerinin akibetine oykunen,
Ölümsüz olmanin trajedisinden bi haber....
cocuksu bir diretme icinde....

siginmak istiyorum bir Velázquez tablosunun kosesine,
hilkat garibesi rolu kralin soytarisina bahsedilmis,
arka sirada ikiz portresininde pek mumkunati yok,
oysaki ben ve alter-egom icin uygun bir rol,
albino adam rolude calinmis,
tabloda tum roller kapilmis,
gorunmeyen tek sey dogmamis bir prens,

bir koridorda asili durmak nasil bir duygu?
o persepekifin disinda varolamamak,
disinda olan bitenlere hep oradan mudahil olmak,
ruhunuz hapsolmusken o tabloya.........

oradan seyretmek merakli bakislar uzerinizde gezinirken,
hep bir duzen icinde
kompozisyonlar icinde konumlarimiz belli,
izin vermezken hicbirsey yerdegistirmenize,
izin vermezken hicbirsey yokolmaniza,
zaman bile aleyhinize…..

c.cerit madrid& 2007

Avignon’da lavanta kokar yıldızlar…..

kaç gün geçti,
ben Küçük bir Prens,
bekliyorum lavanta gecelerinde,
Pont Saint-Bénezet’de
sonum nereye varir,
kestirmek zor,
eger ki sen bana yildizlari getirmezsen…………
c.cerit avignon & 2007

22 Haziran 2010 Salı

aslinda ben seni öyle sevdim........

E’YE
aslinda ben seni oyle sevdim..........

ozledim domuz gibi,
kokunu
su degmemis tenini,
terledikce derinlesen
o zeytin tenine karisan o kokuyu,
anlamsizca beliren yaralarindan sizan kan kokusunu,
elini alamadagin kanayan yaralarinin,
ustune evdeki Thai Ladyboy’un
baharat kokulari,
yari tamarind, yari coconut,
monologlarin sonrasi sinen sperm kokulari,
birazda hem thai hem akdenizli feslegen,
gunden gune degisen,
birbirlerine agir basmaya yeltenen,

tum bunlarin uzerine,
ellerine sinen tutun kokusu,
ona eklenen lacivert murekkep kokusu,
her eline adiginda hediyem olan antika kitaplarin
beynine degilde eline gecen kokusu,
birde odana girip cikan yabanci adamlarin
tanimadigim kokulari,
ayirt etmekte zorlanmadigim,
O garip dialogu cagristiran yalnizligin,
ki sen hicbir zaman Godot’yu beklemedin,
ki sen hicbir zaman Tisbury tren istanyonunda kaybolmadin,
her sekansta kafanda benim golgemle basetme sancilarin,
gizledigin Peruklarin, jartierlerin,
odanda asili duran Pierrot Le Fou posteri,
ne heyecanlarla buldugum o posteri,
bimedigin, anlamadigin

ozledim o kirgin patetik yanlarini,
kiz gibi ellerini,
erkek gibi sahte durusunu,
ozledim o erkek olmaya oykunen durulmuslugunu,
ozledim, o benimle yarismaya calisan yanini,
ozledim ben birseyleri soylerken senin onu tamamlamani
ozledim ayni anda ayni seyleri dusunuyor olmayi,
ki ben senin koylu halini sevdim,

ben seninle ogrendim,
mukemmeli sevmenin bayatligini,
ben seni oyle sevdim,
hic tutumadigim elllerini sevdim,
ve senin kirikliklarini,
ve senin aksakliklarini,
gizledigin kirilganliklarini,
aslinda ben birbirimizin tutmayan dikislerini sevdim,
aslinda Ben
zoru sevdim……


c.cerit londres & 2oo9

16 Haziran 2010 Çarşamba

Ne olur yapma................

..............
Sen bende taşikardi hissi uyandiriyorsun,
Ne olur Yapma……........................

15 Haziran 2010 Salı

Il Gufo & El Búho

BAYKUS & THE OWL

bir baykuş ucuyor gündüz gecmisimizde,
sorsakta anlatamadigimiz,
yanilsakta kendimizi yanitlayamadigimiz....
hicbirseyden habersiz,
donuyor basimizin ustunde,
ustune ihlamurlar dusuyor,
tuhaf bir Koolhaas imgesinde...

Soluklaniyor,
Don Quixote gibi belirsiz
Dulcinea kadar guzel…..
bir dudak ucuyor,
bir goz dusuyor,
Baykus Albert’in kaleminden cikiyor,
ince ince yayiliyor
soludugumuz havanin ustune
hafif golgeli bir açı ciziyor,


Cosmic büyücü Sibilla beliriyor,
belirtiler gercekligini yitiriyor,
evet baykus ustumuzde,
ey kutsal bilici,
kehanetlerin dogru cikti
en can alici cahil icimizde,
evet en mavi gok limonlarin ustunde,
hicbirsey soyutlasamiyor nasilsa kendiliginden……..
Hyperrealist bir evrende
Surrealist takintilar icinde...............

Grand Central Terminal, NY City & Saturday

Grand Central Station

.........yildizlar yanlis konumlandirilmis,
yada bilincli olarak eksenlerinden kaydirilmis,
sanki ortacag yazmalarindan kopyalanmis,
bu konumlandirmanin hicbir yaniti yok,
dunyanin hicbir noktasindan,
Paul César Helleu bir yerde hatali,
Mimar babam yokki sormali,
anlamam zaman aliyor,
Galileo gibi kafam bi dunya,
bu dev tapinakta,

bosalan yiginlar,
dolan yiginlar
icimdeki yikintilara karisirken........
bulvardaki devinim beni yalanlarken,

disarida baska hikayeler beni bekliyor,
hayat kirikinci caddeyle kesisiyor,
....... sanki hicbirsey olmamis......
c.cerit 2009& New York

Viernes & Atocha......

Estación de Atocha

Istasyon’da bekliyorum seni,
Nemli tropikal bir yalnizlikta,
Tanidik olmayan,
Alisik olmadigim,
Bir egzotik esoterizm,


Tren Sevilla’ya yol alirken,
Musevi gecmisim raylarda,

Ekvatora yakin buyuk bir bulut gibiyim bugun,
Bilbao’da unutulmus bir bavul gibiyim bugun,
Santander’de gunes batarken….
Yari bask yari katalan aydinliginda gelecegim,



Ne mi olacak bana,
Elma agaclari altinda
Jaen’de David’le bulusacagim,
Bir café cortado icecegim……..

Quinta-feira, Estação do Rossio


ROSSIO

Rossio ‘da yikiliyor ustume istasyon,
yikiliyor hersey bir bir,
São Jorge kalesi yerlebir,
Napoleon’un askerleri kusatmis olamaz,
yoksa bir ic savas mi?
istasyonda hersey yerli yerinde,
yasam bekleme, ayrilma, bulusma ucgeninde


Art Nouveau’nin dibine vurmusum,
bu deniz kestanesi duyarliligi batiyor,
Angolali zenciler giderek beyazlasiyorlar,
morna kanimda
canim aciyor,
kan yok,
nasil oluyor,
kanimi hissediyorum, dolasiyor bozuk bir ritimle,
uyumsuz eskiden beri,
doctor hic bir anlam veremiyor,
annem basimi oksamakla yetiniyor,
Buçaco Hotelin’de Neo Manuelin ruyalar gordugumu hatirliyorum,
valizlerimi resepsiyonda bekletiyorlar,

Alfama ‘dan yuvarlaniyorum,
baio alto’da cesedim kimildamiyor
Tejo’ya gomun beni,
arkamdan gelmesin Gulbenkian,
Ne de Zurbarán ….

c.cerit & Lisboa, 2004

Santa Margherita, In the station on Wednesday

circir bocekleri kadar cok ve mutluyum......

..........hafta ortasi, hicbirseyin ortasinda olmamis biri olarak icinde bulunmak istemedigim bir durum, arti tekrar kuzeye donmenin yaratttigi tek kisilik kakofoninin yorgunlugu, herneyse saatlerdir bu tren gecmeyen, adini bile bilmedigim bu tren istasyonunda oturuyorum, tek yaptigim buraya ugrayabilecegine inandigim yolculari, onlari ugurlayan ve karsilayan kisileri hayal etmek.....ha bir de Agustos boceklerinin ninnisini dinlemek....

14 Haziran 2010 Pazartesi

Martedi, Campagna

Piazza Repubblica'da asagiya indim, Stazione Termini karsimda, gişeye yoneldim, ikinci sinif, iki kisilik bilet aldim, garip bir aksan edinmistim kendime bugunlerde, biletci aksanimdan benim Piemonte dolaylarindan oldugumu dusundu, keske Puglia'ya ait bir yuze sahip olsaydim diye gecirdim icimden, komik, yabanci oldugumu anlamamisti, gerci bende kendimi hic yabanci hissetmemistim bu karmasa icinde, 7 numarali perondan Campagna bolgesine giden trene Eritreali multeciler, Arnavut gocmenler bindi,birde birkac Liguria'li asker ve jandarmalar vardi koca trende.....bir ara bavulunu unutmus bir Pessoa karakteri gecti, adini bile hatirlamadigim, onlardan biriydi besbelli....


Kondüktör kapiyi araladi, biletleri istedi nazikce, biletlere bakti, beyefendi donus biletinize gerek yok dedi, belli ki dikkat etmemisti, yanlislik olmali iki bilet kesilmis dedi sapkasini ve kaslarini ayni anda kaldirarak, akli karisti, pencereyi araladi bir anda, yo arkadasima ait bilet olmali yaniti , suratini eksitti, , konduktor biletsiz dolasmasinin sorun yaratabilecegini, yaninda tasinilmasi gerekliliginden bahsetti, gulumsedim, evet sorun olmali bende kendisine rastlarsaniz agir bir ceza kesmesinizi rica edicektim diyerek yuzunde bir tebessumun gormek istedim, yinede yumusamadi hatlari, bileti alip iletmesini rica ettim, eger ki biletsiz bir adama rastgelirseniz bilin ki bu o, ve kendisini uyarip, onu bekledigimi iletmesini istedim, guldu, bileti cebine soktu ve kompartimandan ayrildi....

Icimde hicbirsey kalmamisti, bilet bensizde yoluna devam edebilirdi, ben kendi yolculuguma hep cift kisi cikar tek kisi donerdim,.....oylesine bir gundu, tren ilerliyordu, bir eksik, bir fazla.... kuzeydeki pirinc tarlalari yerlerini kavun tarlalarina, findik agaclari ise yerlerini Selvi agaclarina terketmisti, kafam bi dunya ilerliyorduk, Bicocco savasindan ne kalmisti, Carlo Alberto Amedeo di Savoia cok yakindi bana bir an, pencereden geciyordu aycicegi tarlalari, yariyordu bilmedigim ovalari tren, Pulcinella'yi gordum Hera tapinginda, barok bir dokunusun Battista Marino inceliginde, Parthenopean Cumhuriyeti gibiydi gercek.......
ben guneye ilerliyordum, koklerim kuzeyde, ruhum doguda, aklim batida, icgudusel bir tavir olmali, zeytinlikler mi cekiyor yoksa nar ciceklerimi bilmiyordum, bildigim tek sey bos bir komportimanda iki kisilik bir yalnizlikta iki kisilik bir biletle yol aldigim..........

7 Haziran 2010 Pazartesi

Monday, Gare De L'est

Pazartesi Gare De L'Est
Pazartesi belki ben Paris'te , Gare de L'est'te Straßburg treninin yanastigi peron'da, hic tanimadigim bir adami bekliyor olacagim, sonra icimdeki bozguna, Sevilla'dan esen ruzgari ve Tanger'deki sitma gecelerimide katarak, buyukbabamin elinden tuttugum Alsancak Gar'inda bekleyislerimi alacagim, O an Ventimiglia sirtlarinda bir yagmura yakalanacagim, gecmisimden kacarak, tenimdeki garip sicakliga ragmen Ponte Dei Sospiri'den gececegim tum masumiyetimin inceligiyle, elimde tozlu bir Attila Ilhan kitabi, yabanci adama ait tasidigim garip umudun yarattigi cocuksu portakal bir renkten , maviye suruklenerek buyuyecegim.....
yabanci adami, hani olurda senin bana hic yazmadigin mektublari iletir, olurda senin ellerinin kokusu sinmistir o mektuplara , olurda senin gozyaslarina taniklik etmislerdir bir yagmurla birlikte gun dogarken adada, olurda cok gec olmamistir ben raylara duserken, boynunumdaki mavi puantiyeli fular coktan Hermos kiyilarina duser, olurda sen ordasindir ve , boynunda benim fularim, bir uzum baginda Manisa ovasinda, circir bocekleriyle benim adimi anarsin......o an geldiginde, beni unut, sen kendini bulmussun bir kere , kac kaca bilirsen.......
pazartesi, Gare De L'Est Paris & 2009 c.cerit

Sunday, St.Pancreas London

demek geliyorsun.... beni bir bekleme odasina aldilar, bu tanimadigim kalabalikta ,bahane aysel vapuru kacirmis, seni nerede beklemeliyim, annemin lavanta kokan teninde mi, yoksa Marsilya'da liman iscilerinin ter kokan bedeninde mi?
Pazar St.Pancreas London & c.cerit/ 2oo9

Mariposa

.......Yesilkoyden ucaga biniyorsun,
Kelebek firtinalari sonrasinda,
elinde mavi ortancalarla...........

Uppsala'da bir Geyik


Uppsala’da bir Geyik


dunden bugune,
ruhum yol aliyor
organize serserilik teritorilerinde
babamdan miras kalan,
hic tanimadigim adamdan,
Uppsala’da buluyor beni
kuzey kutbuna yakin
biryerlerde
saatlerdir direksiyon basinda,
uykusuz,
durmadan seker yiyorum,
lanet batmayan bir gunesin ortasinda
ilerliyorum,
yildizlar dusuyor,
tutamiyorum
kafamda soru isaretleri
Meandros’tan adam Uppsala’ya gider mi?
Araba ilerliyor,
bilmedigim bir yolda,

bir geyik kesiyor gercekligi,

Uppsala’dan cikis yok,
denize ulasmak ne mumkun,
her adamda babama ulasmaya calisirken
onu ararken,
sevisirken diger adamlarin yalnizliklariyla,
tenime gecerken kokulari,
onlarin tatminsizligiyle,
her sevisme sonrasi,
kafamda ihanetin bedeni,
dolasiyor,

aradiginiz aboneye suan ulasilamiyor,
diyor ahizenin ote ucundan,
oykum burada bitmiyor,
sürüyorum,sürüyorum,
sürünüyorum....
yollar bitmiyor,
kahretsin gece olmuyor
bu lanet Uppsala kasabasinda...
nasil bir sey bu
rotasyonu olmayan bir eksende,
kafam allak bullak,
icmedim, ama kanimdaki alkol orani tavanda,
kozmik bir macchiato,


Josephine Baker caliyor
confession, confession
bir Geyik yol ortasinda,
durmus bana bakiyor,
saate 121 kilometrelik bir hiz,
Geyik bana bakiyor,
kimildamiyor,
carpmamak icin kiriyorum direksiyonu,

direksiyonda ters bir aks,
arabayi bir agaca carpiyorum,
gecmisimi,
ruhumu,
nasil olur hicbir film karesi gecmiyor
gozumun onunden,
demek ki yalanmis diyorum

komik, burnum bile kanamiyor,
arabadan ciktigimi hatirliyorum,
Geyik karsimda bana bakiyor,
sonra San Sebastian beliriyor,
Ne Boticelli betimlemesine benziyor
ne de Guido Reni
Sanki bir Durer portresinden firlamis gibi,
bambaska biri,

Hey, Sebastian diyorum,
dokunuyor dudaklariyla,
bir beyaz yaz gecesinde,
mor sumbuller aciyor ellerinde,

Bos yolda,
Gozden kayboluyor,



Adini bile hatirlamadigim bir hava limanindan,
Ilk ucakla donuyorum hayata,
Manhattan guzel gokuzuyor Brooklyn sirtlarindan
parkta hersey guzel,

Bir trampez ustasi soruyor,
Babaniz nasil icerdi kahvesini?
O an
bir geyik geciyor calilarin arkasindan....
San Sebastian,
yanitlamak icin dogruluyorum,
Macchiato……....

Büyükbaba gel sözcük bulmaca oynayalim....

Büyükbaba gel sözcük bulmaca oynayalim….

Sozcuk oyunlari bunlar diyor buyuk babam,
kucuklukten beri oynuyoruz,
filika, fiyaka, filinta
Caka, saka, yaka,
Buyukbabam guluyor,
Yanagimda busesinin sicakligi sogumadan,
Anneannem is basinda
Ay porfavor, rum orotoryasi hizinda
Fastak fastak kuruyoruz,
Sicak bir yaz aksaminda ,
Ladino aksaninda,
ay coregini unutmusum yanina……
c.cerit / london & 2007

Filiz.........

FILIZ
Filiz’e


Teyzem Filiz , saclari iki belik
siyah beyaz bir fotograf karesinde,
70’li yillarin pembe masumiyetinde,
Dame De Sion kortunda oturmus,
elinde kitaplari,
secilmiyor, pek net degil okuduklari,

bir piyese hazirlaniyor gibi,
pötikare etegi,
beyaz fildisi düğmeli gömleği,

karede bir bosluk,
o gun belkide Padre Manolo okula ugramamis,
belliki Madam Mathilde az uyumus,
herneyse,
bize ne Ayca hasta,
Ayten dersi ekmis,
Julie kayip....

Filiz biraz sonra Orhan’la bulusacak,
Ressam olmak istiyor Orhan,
pek bi yeteneksiz,
Filizse mimar,
Orhan Nisantasi’nda oturuyor,
Filiz yatili okuyor,
Orhan’in kafasinda Filiz’in elleri,
Filiz’in kafasinda St.Germain güzleri,
Bir de Sorbonne, sanki bon bon
Annesi Hatice’ye gore bos bunlar,
Avare beklentiler mektebini bitirmis Orhan,
Filiz herseyin farkinda,
O ne Aziyadé,
ne de Orhan Pierre Loti
tek gercek var,
Inci’de profiterol,
Baylan’da Cup Griye,

Gulusuyoruz,
Lykee Li calsa
Swing yapsak,
sanki canlanacak Teyzem,
cikacak o kareden ,
dans edecek gecmisiyle,
gulusuyoruz,
elimden tutuyor,
yuzumu oksuyor,
sonra bir bakiyorum,
yokolmus,
baska kizlar bahcede top oynuyorlar……
Saint Espirit Kilisesinin avlusunda.....

c.cerit….2010 istanbul…..

Bes Ay Sonra.....

BES AY SONRA

Bes ay gecti,
Yagmur yagdi,gunes acti,
Kiraz cicekleri acti…..
Beklenen bekletilen,
Ertelenen, ertenilen,
Bes ay gecti,

Mimosa baharlari geldi catti,
Bogazdan yaban kazlari,
rum, rus, çin
bandirali gemiler gecti,
seyru sefer halindeydi hersey,
bir hareket icinde,
bir hararet icinde,

postaciyla tanismadim,
senden hic mektup gelmedi,
o gun bugundur hic Zeyrek’e ugramadim,
kemerler boyunca hic tas duvarlara dokunmadim,
kim derdi ki okyanuslar ansiklopedisini kaybedecegimi,
ustune bir ceket, bir palto,
kaybedecegimi,

gunler uzadi,
gelmeyen, gelinemeyen bir suru noktayla birlikte,
kucuk noktalar,
buyuk noktalar,
oylece gecti bes ay,

bir gun metroda hediye ettigin cakmak
kaydi ellerimden,
raylarin arasinda,
kayboldu gozden,
kul tablasinin rengi giderek metal bir yesile donustu,
oratancalar acti o ara,

bugun son pazar,
Besiktas carsisinda,
Meryem Ana Cihannüma kilisesinin papazi Stefanos,
selamlasiyoruz gozlerimizi kisarak,
basimizi egerek,
kosedeki kahve dolu,
hele lokumlari tatli mi tatli,
birahaneler tiklim tiklim,
karsi evdeki isik bile yaniyor,
baliklar tezgahta oynuyor,
kediler telasta,
yosun kokulari icerilere kadar girmis,

ben herzamanki gibi portakal cicegi,
kokum, durusum, düşüşüm......
usulca geciyor
zaman ve adam,
orali bile olmuyor,
hikayemiz orada bitiyor,
gülüyorum...


Oysaki canim topik istiyor,
elmadag cok uzak,


Akaretlere sapmadan çingene kadinlar,
Oturuyorlar yemenileri baslarinda,
Binbir cicek oya,
Koklayasim var doya doya,
Kader’in sesi yukseliyor,
Abiya ugramadin ya,
Bes ay gecti ya ,
Bende ona
Kader sen nerdesin?
Gulumsuyor,
Bes ay oldu abi ya?
Seni mi kiricam abi ya,
Bunlarda benden olsun abi ya,
kocaman acmis mavi ortancalar,
aldigim en guzel hediye,
elimde
kaderin mavi ortancalari,
tam bes ay sonra………………………
c.cerit 2o1o

4 Haziran 2010 Cuma

The British Ferret.......

fermuar, ferforje, fotr
cekilmiyor bu bendeki fütur,
Süreyya Paşa emrediyor,
parolayı söyle, parolayı söyle.....
c.cerit June *Istanbul 2o1o

No Name

Solo, Sale, Sailor, Salt, Sea, Sel
Nedense aciklamiyor hicbirseyi,
SOLITUDE diyor adamin biri
ben kurgularken bu yazgiyi........c.cerit June& 2o1o

partisyon yalnizligi pantheon'da & Kiss me deadly in Pantheon

Icim durulmuyor,
ne icmis diyor, ote yanim...
otur yerli yerine,
ah bir oturabilsem,
ah bir oturtabilsem,
eksik parcalar,
ustune eskitilmis parcalar,
a-tonal partisyonlar arasinda
si bémol bir partizan......

duzlemsiz ve duzensiz bir eksende
ilerleyen barok bir spaceship,
gecmisten gelen,
hayalet bir gercek,
porsiyonlara ayristirilmis,
gercekliginden.......
c.cerit& manolya rahiyasi altinda bir haziran gecesi yakamoz altinda.....2o1o

Cape Verde aciklarinda.....

icimdeki adam,
ici gecmeyen
biri digerine soylenen.....
bilinmeyen bir iklimde,
morna dinletilerinde,
Cape Verde aciklarinda....
bir yerlerde, ic ice gecemeyen....
icin icin gerileyen............

icimdeki kalabalik,
durulmayan gunbegun,
dolup dolup bosalan,
arinamayan yabanci sozlerden,
arinamayan o yalanci yuzlerden,
kara delik gibi,
boslukta biryerlerde,
yorungesiz,
kendi manevralarinin
yarattigi tehlikeden habersiz......
c.cerit & 2o1o

2 Haziran 2010 Çarşamba

gel oylece otur yanima...........

gel oylece otur yanima,
gece yildizlari getir bana,
birer birer, yanima,
yanina
kekik kokan bir deniz,
deniz kokan bir ten,
seni ozlerken,
bir sonbahar aksaminda bos yazlik sinemada,


seni sevmenin beyaz butunlugu icinde,
bir balad yaziyorum,
yuzyillardir suregelen hukumlerin ustune,
tarihsel bir seruvenin taniklarini secerek,
ve ustune adlarimizi gecerek,


tek bildigim gercek,
bitmeyen yollar var,
ikimizinde icinde bitmedigimiz,
ikimizinde icinde,
bilmedigimiz.................c.cerit / 2o1o maiO/ IST&NYC

le petit escargot.....

....mavi bir salyangoz,
atlikarincaya binmek istermis,
brighton sahilinde.......
c.cerit, brighton 2007

1 Haziran 2010 Salı

ne masum bir seydi seni sevmek..............

bitmeyen yollar var,
ikimizinde icinde bilmedigimiz,
tipki gunesin dogusuna taniklik etmedigimiz
sokaklarin oldugu bu kent gibi,
hic elini tutmadigim Thames kiyilari gibi,
ne masum birseydi seni sevmek.......

hic bilmezdin,
hic gormezdin,
koridorda bitmek bilmeyen gidip gelislerim,
icin icine sigmayan,
kapi koselerinde dinleme nobetlerim,
ayaklarimda karincalanmalar,
mideme inen kramplar,
ardi ardina yakilan sigaralar,
ne masum bir seydi seni sevmek........


simdi gel gor bak ben ne haldeyim,
replikleri ezberinden silinmis bir oyuncu,
yazilmamis bir metnin sufloru,
hayalet rolune soyunan bir Vampir,
dudaklarimda Izmir tadi,
oylece bekledim seni,
insomnia gunbatimlarinda,
ne masum bir seydi seni sevmek...........

St.Jean'da bir cinar altinda,
40 derecelik aciyla,
40 derece altinda,
sendelerken duslerim,
Seni ozluyorum,
hic eline tutmadigim
Marlene filmerindeki o an gibi,
seni ozluyorum,
hic denize girmedigimiz Midilli sahilleri gibi,

senin hülyan uzaklaştıkça
ruhumda zehirli bir fütur halini alirken,
simdi hayalet bir imge asili gecmisimizde,
oysa ne masumca birseydi seni sevmek,

c.cerit / 2o1o maiO/ IST&NYC