ben ve bre Makedon Efrem....


Bugunku sokak hikayem beni toplum icindeki sosyolojik olgular uzerine tekrar tekrar dusunmek zorunda birakti, hem de izahati zor, hem de tarifi pekte mumkun olmayan bir aciyla.....

…. Iste bugun sizlere aktarmak istedigim, bu kucuk bir Makedon ailesinin drami…..
Ve bir humanist olarak, kulturel hosgoru, goc olgusu uzerine gundelik bir olaydan yola cikilarak olusturulan kucuk bir anektod, belkide hepimizin karsi karsiya kaldigi, gozlemledigi, gundelik yasam ritueli icinde farkli platformlarda farkli olarak yasanan bir ornek……
Kucuk bir Makedon cingene ailesinin Turkiye’de yasadiklariyla ilgiliydi bu saptamam, beni daha sonra kulturel, sosyolojik, etnik, etik ve moral degerler uzerine bir cok saptamayi gerceklestirmeye zorladi…..

Bu cekirdek aile,  iki cocugu, karisi ve Bre Efrem.......akerdeonu ve esinin sesiyle Balkan turkulerini, Cigan muziklerini ; Osmanbey, Pangalti, Nisantasi ekseninde bir renk olarak tasiyan, sokataki renksiz hayati birazda cekilebilir kilan , yuzunuzde tatli bir tebessum birakan bir cagriydi yasayanlara.....

Evden cikmis Harbiye istikametime dogru yolalirken o buz gibi sogukta, ara sokakta basmini donduren sicak bir ritme kulak kabarttim, birden aklimdan bircok hikaye gecti, buyukbabamdan duydugum bir sarkiydi bu,  ben kucukken evde ortancalariyla ilgilenirken bunu mirildanirdi kimi zamanlar, sok beni esir almisken, karsimdaki akerdeon calan adamin huzunlu gozeri, cocuklarinin soguktan usumus elleri, karisinin uzun saclarinin arasina ilistirilmis kucuk bir mimosa ciceginin actigi belaya benzer bir sari utangaclik icinde kendinden gecmisligiyle,  birden atmosferin yarttigi aura beni farkli duygusal yogunluklara, huzne, hikayelere ve icimdeki tatli buselere surukledi.....

Sokagin boslugu ve kosedeki bakkaldan basini uzatmis iki dogulu adam gozume carpti, herseye ragmen, o kanininza isleyen soguga ragmen, hayatin bir baska guzelligi beni kucaklamisti, o gun ne Nukleer Santraldeki yangin, ne Sendai haberleri, Nikkei endexindeki dusus, canimin topic istemesi, Laleyle oturup sohbet ettigim Arkeolog kizin Tas cagiyla olan dialektik baglantisi( ki bana hicbir anlam ifade etmeyen kendini o soyut zeminde varolma kaygisinin yarattigi bosluk, ustune Necrofili olarak izdususler), Paleontoloji geyikleri, (ki gercek geyikleri severim ben aslinda), TRT’deki kayitlara giden arkadasim, Libya’daki gelismeler, Sirkeci'de kaybettigim sevgilimin cakmagi, Izmir’deki baharin mujdeleri, kosede askeriyenin onunde nobet tutan ve soguktan donmakta olan yakisikli asker, ruzgardan ucan semsiyeler, Anadolu Kavagi'ndaki bos gezen bulutlar, Bogaz sirtlarinda acmasini sabirsizlikla bekledigim Erguvanlar, hicbirinin onemi kalmamisti, o an hersey onemini yitirmis, o guzel muzik beni orada oyle, savunmasiz, mavi olarak yakalamisti ya gerisinin pekte onemi yoktu, taki beni bu kose basinda bekleyen korkunc olaylari yasayana dek icimde Dionyzyak bir ayinin atesleri alevlenirken, yine soguk bir kis gunu, pazar kahvaltisinda Ihlamur Yokusundaki daire'den Babasiyla akerdeon calan kucuk kiz geldi aklima,  Hidrellez senlikleri, Kulturpark’taki o hayran oldugum renkli insanlar birer enstanteneler yumagi olarak gidip geliyordu…..

Tum bunlar kafamin icinden gecerken, hersey bir anda farkli bir ruzgarla savrulmaya baslamisti, bu iki dogulu adam yuksek kahkahalar atiyor, her iki sozun birinde pislikler, adi cingeneler gibi sozleriyle kulagima tecavuz ederken, kendi aralarinda kendi dillerinde birseyleride ekleyerek, giderek histerik bir ugultuya donusen ses tonlari, onlari bulunduklari noktadan ayrilmaya zorluyorlardi.

Iki kucuk cocuk korkmus, anne adimlariyla geriye cekilmis, baba olacaklari kestirmenin guc olmadigini gorerek , ama yinede parmaklarini akerdeonun tuslarinda bir an icin bile cekmeden uzaklasmayi dogru bulmustu, bense o an caresiz, tum bu olan bitene seyirci kalmanin verdigi dayanilmaz bir aciyla tum olup biteni nacizane bir sekilde izliyordum……
Ne acidi, o turkuler , o insanlarin acilari, sevincleri ve huzunlerini, coskularini, tum insanliklarini tasirken, Dogulu Insanlarin verdikleri tepki hicte anlasilir gibi degildi, midem bulaniyordu, hareketsiz, eylemsiz orada kalmak bana cok agir geliyordu……
Cebimden on lirayi uzattigim an kucuk cocugun eline, babasinin gozlerine bakamadim, oradan oylece yikilirken, insan oldugumdan utanarak, caresiz yolaldim, bir karincadan kucuktum, sessizligim belki de 9 Richter olceginde sismik bir kaos yaratabilirdi, susmak bana cok dokunmstu, kendimle mucadelem kendimi asiyor, ofkemin ejderhalariyla basedemiyordum, kendimi bir jaguar hiziyla yokustan ana caddeye attim….

Taxim’deki insan kalabaliginin arasinda gorunmem zor olurdu, o histeri icinde yokolmakti amacim, hicbirseye bakmadan, hicbir insan formatiyla gozgoze gelmeden, kafamda o anlarin yaratigi travmayla o kalabalik arasinda gozden kayboldum….kafamda binbir soru uzaklasirken, hangisi benim kulturume daha
yakindi, hangisi uygar bir toplumda yasayan bir insan profiline uyuyordu, hangisi kendi toplumum icinde soz soyleyememenin vicdan azabini cekiyordu, hangimiz kendi topraklarinda surgundu, hangimiz gocmen, hangimiz uygar, hangimiz kendi dilnde yasiyordu, bilmem utnacim herseyin ustundeydi galiba……yanit aramayi birak mi daha kolaydi, yoksa kacmak mi?

Bilmem ki, aslinda "…. Iste bugun sizlere aktarmak istedigim, bu kucuk bir Makedon ailesinin drami….. miydi yoksa beyaz Turklerin hergun yuzyuze geldikleri, hergecen gun yasamak zorunda olduklari bir yasamdan aktarilan kesintilermiy di? .......
herneyse ben nerede olursa olayim, karsilastigim an,  onlara bir sapka cikarmaya devam edecegim hic suphesiz, Nice'te, Avignon'da, Silven'de, Cadiz'de ya da Izmir'de, nerede olurlarsa olsunlar......sopar, elekci, cengen, kipti, cigani, Rom, Athinganoi, Zingerella, Gitano, Cigány, Bohem.....
VE HERSEYIN OTESINDE BOHEM KAVRAMINI TARIHSEL OLARAK ONLARA BORCLU OLMANIN BILINCINDE YASAYARAK.......


mart soguklari, Istanbul, MMXI