30 Kasım 2010 Salı

CHELSEA'de yagmurlu birgun

ozeniyor gibisin,
hicte alisik olmadigin
bir sonbahara yaklasirken....
Prince Albert koprusunde

gokyuzu kizil ve yagmurlu
kizilcik receli hala dudaklarinda,
elinde turuncu bir semsiye,
alip basini gidiyorsun,
oyle bir basina,

Ballard okuman yalan,
Shanghai hikayeleri bosuna......

kopru kapatilmis,
tonajlari belirtilmis
gece butunuyle sana ait iken,
yagmur siddetini yitirirken,

Ne ariyorsun guneyde
sonra batida
suc sende,
baskasini suclaman bosuna

yalanlarin kendine,
suskunlugun kendine,
kalemin kendine

gectigin kopruler yetmemis besbelli,
jazzy bir gece seni beklerken,
sen cok uzaktasin aycicegi tarlalarindan,
Prince Albert Koprusunde bu bekleyisler boyunca....

October 2010 & Chelsea / London

Pink wings of Jane Austen

dort bir yana dagilmistim,
kendimi toplama endisesinden uzak,
Jane Austen romanlarinda
pembe kanatlarimda vurulmustum

giderek Thames uzerinden uzaklara
suruklenirken
pekte tahmin etmekte zorlanmadigim yarina,
gereksinim duymaksizin gerekliliginin yaninda,
simdi ozlem duymuyorum hicbirseye,

dun Angel'da bir adam gordum
bobrekleri elinden alinmis,
su kenarinda unutulmus,
Kanal oylece akarken kendine,

portakal baharlarina hazirim simdi,
sen olmadan da basarabilmenin anlamsizligi,
icimde sonsuz bir kis uykusuna yatmanin
dayanilmaz arzusu

sonra o uykudan uyanis,
annemim sesi,
hersey guzel olacak,
hersey guzel olacak.....................

Istanbul / 2010 C.CERIT

26 Kasım 2010 Cuma

forgive me............

bugun kendimi sensiz bir Boticelli tablosuna bakarken yakaladim,
Ne olur affet.........

hic hatirlamiyorum.....

hic hatirlamiyorum,
yagmur sonrasi bir salyangoza rastlayamamanin buruklugunu
hic hatirlamiyorum,
seninle ege'de yuzdugumuzu
hic hatirlamiyorum,
babamin guldugunu
hic hatirlamiyorum,
Tierra Del Fuego"da Katana'mi bulamadigimi
ve kana bulanmadigimi

hic hatirlamiyorum,
Katagana konustugumuzu
hic hatirlamiyorum,
Proust'tan sozettigimi
hic hatirlamiyorum,
elinin dudaklarimla bulustugunu,

hic hatirlamiyorum
Konak'ta saat kulesinin altinda bulustugumuzu
hic hatirlamiyorum,
sigarasiz sensizligi
hic hatirlamiyorum,
yasemin kokmayan bir Sevilla'yi
hic hatirlamiyorum,
portakal bahcesi olmayan adamlari,
hic hatirlamiyorum,
hangi Pessoa alter egosunu en cok sevdigini
hic hatirlamiyorum
bana nar aldigini,
hic hatirlamiyorum

sensiz bir Boticelli tablosuna bakmayi................

C.CERIT 2010, ARLES

Emma

Kuzeyde bir yerlerde
Alba olmali,
Savoy kani tasiyan bir kiz cocugu tanidim,
yirmiyedi yasinda var yok
tatli ustasi bir babasi,
unutulmus bir vodvil oyuncusu olan buyukannesi var,

onunla eski bir apartmanin terasinda karsilasmistik,
Istanbul yatiyordu altimizda
trabzandan tutunarak asagiya inen ince elleri,
elinden kayan Miro imzali fulari,
apartmanda yankilanan ayakkkabilarinin sesi,

yaninda Emmanuela,
kafasinda Londra'daki Fransiz Tegmen
kararsiz,
karmasik,
dusunceler esliginde Istanbul"a soyunurken
aramizda hersey henuz cok yeni iken,
ansizin terketti kenti,

o apartmana her adim atisimda,
onu izlerken buldum kendimi
alamiyordum onun cikik elmacik kemiklerinden,
ince parmaklarindan,
boynunu saran damarlarinin transparan dokusundan
kendimi,

araya gemiler,
sicak yaz geceleri,
bogaz ustunden gecen kaz suruleri,
taka sefalari,
Kayikci Laz Mustafa,
Isil'la Pasalimani maceralari,
bir iki Edward Hooper portresi,
nemfomanyak sairler,
karlar, kis kiyamet,
derken erguvanlar girdi.....

zaman akip gecti,
bogazin sularindan,
kentin altindan,
ustunden,

sonra ona Mayfair'de bir pubta rastladim,
anglo-saxon bir penny newspaper ciddiyetinde
kendisinin olmadigi bir hayati solurken,

soluk benzi,
sigarayi tutusu,
sesinin tonu
onu kolayca ele veriyordu.....

ayakustu konusurken,
gecistirirken o yasananlari
onu kaybetmenin huznunu
teselli edecek hicbirsey
bulamamistim,


saatlerce Thames boyunca yurudum
yurudum,
aglamadim artik
buyumustum,
seni seviyordum ben Emma,
Seni Seviyordum
Ben.......


Londra & 2010, C.CERIT

Alex....

Chelsea'den geciyordu yolumuz
birbirimizden habersiz,
ara bir sokakta,
aramizda olmayan birseyi
arar bir sekilde yakalmistik birbirimizi
o menekse bir hayaleti terketmis
ben kendimden gecmis
o kendinden vazgecmis
sokaklar boyunca

timsah derili ayakkabilarina
alman aksanina
hollanda pasaportuna ragmen
hicbirsey yerli yerine oturmazken
adini unuttugum bir Hansa kentinde yasiyordu
Lola adinda bir kiz arkadasi vardi,
yinede birseyler havada asili
cekim merkezinin disinda
biryerlerde kosullandirilmisti,

heryneyse,
bu Hansa kentide nereden cikmisti,
oysa ki pekala anlayabilirdim bu susuzlugun rengini,
insan su kenarinda yasarsa,
demek ki susuzluk
bu kadar keskin
ve
yakici oluyordu,

herneyse, timsah derili ayakkabili adamla
ortak noktamiz ne olabilirdi ki?
bunu Nietzche"ye baglamamin yakisiksiz alacagi gibi
sucu Sartre'a yuklememde
pek itibar kazandirmiyordu gozumde

Iste oyle bir geceydi
birbirimizi nedensizce cagirdigimiz
ve sonra nedensizce kayboldugumuz........

Chelsea / London, Ekim 2010, C.CERIT

20 Kasım 2010 Cumartesi

Out of Blue

Mavinin disinda biryerdeyim bugun,
King's Road'tan gecmeyen bir tren gibi,
hicbirzaman da atim olmamisti

cok sevdigim adamin dogumgununu unutmustum,
yine de elime sinen limon cicekleri
beni bir nebzede olsa uzaklastirdi benden,

dogru mu yapiyordum?
dogru yolda mi ilerliyordum?
bilmiyordum.......
Dogru neydi?
onu da bilmiyordum............

New York, 2010, C.CERIT

14 Kasım 2010 Pazar

Sirkeci Postanesinde I.Kattaki ilk nobetime uyaniyorum......

Uc Eylul, sonbahar
mektubundan bihaberdariz,
Sirkeci'de Mavi Kubbeli bir tapinakta soluk aliyorum
ustunde Sirkeci Buyuk Postane yaziyor
birinci kattaki telgraf mudurlugune cikiyorum
hergunku rituelime sadik kalarak
gorevli memurun,
bana ait zarfi uzatmasini bekliyorum
sirtim Art Nouveau tapinaga donuk,
gozlerimde kent silueti...........

Karsimdaki gorevli memur bir Osmanli zerafetinde
yok efendim yanitinin beni surukleyecegi hezimetin agirligina paralel
yol acacagi sismik cokuntuye beni hazirlamak adina
sesinde huzzam makaminda bir huzur beliriyor
digerleri buna cok uzak,
aslinda dokuz Eylul'e alti gun,
yedi saat
37 dakika
ve bir kestane sekeri
var.............

Oysa neden ben ayni kaderi paylasamiyorum?
Hariciye Naziri Fuat Pasa'yla
mujdeli haber Kirimdan,
Sivastopol'dan inerken Istanbul sularina
tarihler
bin sekizyuz 55'i gosterirken
9 Eylul'de......


herneyse, bir sigara yakiyorum
basamaklara duserken kuller
ve kentin tozlari
karsimda
Art Nouveau bir tapinak
tum inceligi ve zerafetiyle
duskun,
kuskun
ve suskun.....

V.Horta hortlayacak sanki
St.Gilles geceleri ne hayra ki,
ya da Otto Wagner'in
soguk Viyana'si geciyor yanimdan...........

Oysa ben Sirkeci'de
adamakilli ayigim,
Art Nouveau tapinagin karsisindaki basamaklarda
seni bekliyorum,
seni bekliyorum.....................



3Eylul 2010 & Istanbul , C.CERIT

Uc Eylul'de bir Korint Sutunu buldum kendime....

bir Korint sutunu buldum
o andan itibaren,
gunlerdir golgesini takip ederek yasiyorum,

birgun usulca terkettigimde sutunumu
Gulhane Parkinda
bir cocuk buldum golgesinde
uyaniyor kendine

altin defne sacli
elinde postmodern bir papirus
nereden geldigi mechul
golge yerdegistirirken
ay sanki uzaklarda
kent yerliyerinde
sarayburnunda keskin bir su akintisi
one alinamayan
cocuksa oturdugu noktada
gemiler geciyor sirtindan
habersiz,
izinsiz,
kimsesiz,
gorunmez,

bilmedigim agaclar dolaniyor etrafimizda
kent surlari
kargalar
cevrelerken bizi

gorunmez olmam sorun yaratir mi?
portakal kadar maviyken,

dokununca
acitirmiyim defne yaprakli saclarina?
korkar mi benim yildizlarla orulu saclarimdan?
hep bir cekince
hep bir cekmece
dolaniyor ustumuzde
basa alamadigimiz

Atirus uzakta,
gorunmuyor......
tipki Dante gibi
tipki Petrarca gibi
Yasam gibi.......


3EYLUL / ISTANBUL C.CERIT

Close up......

yakin bir cekimde
uzak rolunu oynuyorum bugun,
objektif odak noktasini sasirmis............

Agustos & Damascus 2010, C.CERIT

zeytin agaci

ben bir zeytin agaciyim bugun,
bir adada gizleniyorum
elimden hicbirsey gelmiyor
mavi gokyuzunu koklamaktan baska.....

Agustos & Ayvalik 2010 C.CERIT

Saga yazmayi biraktim, seni yaziyorum yetmez mi?

yazmaktan baska hicbirsey gelmiyordu elimden
seni yazmayi da henuz bitirmemistim,
eski bir ilkokulun bahcesinde denize karsi oturuyorum,
arkamdan,
sirtima vuran bir isik beliriyor,
Isa olmali
yanildigimi anlamam bir iki saniye aliyor,
arabanin motor sesi

hava nemli,
sigaram tuzlu,
bir yaprak bile kimildamiyor
bugun Zafer Bayrami
herkes kendi bozgununda
yazarken kacinilmazi
elimde adini bilmedigim bir sairin antikacidan aldigim gunlugu
her kosesine notlar dusulmus

durup durup hastalaniyorum,
Nobetci Doktor Nejat'a goturuyorlar beni
camlarla cevrili bir bahcede sigara iciyor
seker bir doktor
surekli gulumsuyor,
tanidik ama bilinilmeyen
eski bir plak caliyor muayenehanede
Mina olmali,
kapi onunde yasli bir yoruk kadin
Ida daglarinda soluyan teni
parlak, saglikli
bana yanasarak
oglum bir asaya ihtiyacim var diyor
ben kendi derdimi unutuyorum
onun hikayesi agir basiyor
bobrek agrimdan
gozlerimdeki yas anlamsizlasiyor
Nejat
siz ona aldiris etmeyiniz diyor ,
ve onu baska bir noktaya aliyor
ikisinin arasinda birsey var
gozleri sasirtmayi sevmiyor
ama bunu hep basariyor
elinde olmaksizin
tipki elinde olmaksizin Hipokrat oluyor,
tipki elinde olmaksizin lavanta kokuyor
tipki elinde olmaksizin Dantevari.......

kafam bi dunya ya,
ben benimleyim ya
yoruk kadin aklimda ya
ustune icim gidiyor biryerlere
benimkisi bahane

bir Dejavu olgusu yanibasimda
Nejat yinede gulumsuyor
kulagima sen canini sikma
biz ona goz kulak oluyoruz diyor

ikinci cihan harbinden kalma bir sedyeye uzaniyorum
elini tutuyorum
o an
o anliyor
elinden hicbirsey gelmiyor

gozlerim kapali,
hersey durmus,
disaridaki sesleri algilayamiyorum

bir yaz aksamindan asagi kalmayan bir ilkyaz
yuksek sesi ve egosu olan bir sairin evinde
tanismistik
biz ozensiz, ozentili yaratiklar icinde
guluyordk olan bitene
aldirisssiz yeni yetme gunlerinde....
o tibbiyede
bense Sanayii Nefise Mektebinde
okuyup gidiyorduk

Dr.Nejat,
yedi eylul yetmisbes,
Karsiyaka dogumlu,
annne adi Tomris
baba adi Turan
Mubadeleyle gelmisler
bildigim teksey bu
bana benzer

simdi bir oglu var
Ege,
bir de kizi Defne

hic konusmamistik o gece
o geceye ait hatirladigim Rimbaud dizeleri
Sir Lawrence Alma Tadema portreleri icime vuran
Pre-Raphelite bir geceydi
bende garip takintilar
onda tasikardi vardi
ve bu benim hosuma gidiyordu

oylece geciyordu o yaz
ta ki birbirimizden haberdar olana dek

o ana dek biz olmaksizin gecirdigimiz gunlermiz batmamisti birbirimize
o hic bilmiyordu Midilli aciklarinda biryerlerde Doktor olacagini
bachesinde tavuklari,
pacali horozlari,
17 zeytin agaci
4 badem agaci
3 incir ve bir nar agacinin olcagini
ve karsisinda onu cevreleyen yuzlerce ada
hic gitmedigi

hersey bir sekansta gozlerimin onunden gecerken
gozlerimi actigimda
elimi tutuyordu
hicbirsey olmamis gibi davrandik
kuzenim disarida bizi bekliyordu
hicbirseyin yok dedi
bir kas incinmesi
bir losyon, bir pomad,
bir kas gevsetici

neye yarayacakti tum bunlar
gecen yillara
yoksa
hislerimi unutmama yardimci olmaya
unutmaya mi?
yoksa bir buyu ilaci mi vermisti?
yillaraca tasimama


baska? elimden gelen ?
eski 45likler
Ege ve Defnenin fotograflari
Rebul kokan teni

Yakisikli coban Paris nerede?
Akhillus'u kim oldurdu? Neden?
kafamdan gecerken tum hikayeler
birden dogrulup.....

Nejat neden beni sana getirdiler diyorum?
Nejat gulumsuyor
yanima uzaniyor
simsiki sariliyor
kalbi yerinden cikacak adeta

Nejat doktor agliyor,
elleri anlatiyor
telefon caliyor
acmiyor
camlar arasinda
circir boceklerinin sesleri
elleri terliyor
lavanta kokuyor teni
bir sure oylece kaliyoruz
bu onu son gorusum
onunda beni son gorusu oldugunu geciriyoruz aklimizdan

kalkiyorum o hala sedyede uzaniyor
gozleri acik
ve mavi
bir kitap sikistiriyorum basucuna
icinde kucuk bir adamin
kucuk hikayeleri olan

sirtim donuk
gozleri sirtimda
benimse rihtimda
yara izlerime dokunuyor
bir cizik daha beliriyor
belirsizce
cikiyorum odadan


aylar geciyor
guz, ilk yaz
sonra
yine yaz, yine guz
yine ilk yaz.....

Ege cok uzak,
Zeytin tarlalari cok uzak
Dayim Oguz cok uzak
kirpiler yok etrafta
ne de sakizli corekler
ne de sutlu borek tatlisi....

7.Avenue'deki dairemden
Central Park pekte secilmiyor
O yaz Brighton Beach'te bir Rusla geciyor hayat
D Treniyle eve donus yolculuklari
Park'ta Alice'le bulusmak
Wayne'nin dim sumlari,
Angelique'te kucuk atistirmalar

gecelerdir ayaktayim,
yaz firtinasi tozu dumani supuruyor
planim butun bir geceyi bir kitapla sabahlamak,
biliyorum annem o gece aramaz
lepidopterist Stuart tatilde
o gece The Bronx'taki Moore heykelleri kaldiriliyor
telefon caliyor kafamdan gecenlerle birlikte
uzun uzun caliyor,
yine bir satis hatti olmali

ahizenin ote ucundan yanit yok
dinliyorum....
bir cir cir bocegi sesi,
sacmaliyorum,
hat dusuyor,
telefonda bir mesaj
seni yolun karsisinda bekliyorum
pencereye yoneliyorum
bir siluetin disinda hicbirsey goremiyorum
yagmur yeniden bastiriyor
telassiz
adam oylece bekliyor
ben telasli
kaldirimi geciyorum
nefessiz kalmisim biran
yabanci adamin yuzunu secmekte zorlaniyorum,
elimi tutuyor o an
Dr.Nejat
ruzgar savuruyor saclarini,
yagmurdan islanmis ustu basi
buz gibi elleri
biraz deniz,
biraz sakiz,
biraz tutun,
biraz lavanta,
biraz da buyukbabam kokuyor...oylece kalakaliyoruz,
Ayvalik kokusu,
bir de bendeki ozlem kokusu sariyor etrafimizi
elindeki kavanozu uzatiyor,
yavasca araliyor kapagini
bir circir bocegi,
sisst cok yorgun diyor,
jet lag, gulusuyoruz
gunes yeniden araliyor kentin sokalarini
bir elimde circir bocegi
digerinde Nejat'in eli
New York, New York.......

3 Kasım 2010 Çarşamba

No Name

anlari yasiyorum,
icinde olmadigin,
bana veremedigin anlari,

oysa ki ne guzel bir ogleden sonrasi,
Besiktas'ta bir cinar agacinin altinda nefes almak.....

L.Durell Nerede?

Kafam bi dunya,
mavi vapur rihtimda
bitter lemon geceleri,
yanilmis olmaliyim
Goldberg varyasyonlu
duyularim artik calismiyor
annemin mavi potikare bluzu
kokulu visne receli
ve cok severek agladigimiz
Casablanca........

22 AUGUST & ISTANBUL>C. CERIT

Ah bir Halimi Anlatabilsem......

Bugun ikimiz,
farkli cografyalarda,
ben kendi yorungesinden cikmis,
sen kendi yorungesinde kaybolmus,

sen yine de israrci,
hicbirsey yazmak gelmiyor icimden,
garip bir sen icimde gezinen
bin turlu yerdegistiriyorsun kanimda
oynadigin rollere paralel

kimi zaman ellerin yakiyor tenimi
kimi zaman bensiz duslerine ortak olamamak
kimi zaman bir Hesse dizesinde kaybolamamak

ben bir turlu kurtulamiyorum Stendhal Sendromundan,
sen yine o bitmeyen arayista
kendinden muzdarip
geciyor zaman
yenik dustugumuzu kabullenmek zor
kalemim tutmuyor,
biz tutmuyoruz,


sen baska bir tende sabahlarken
ben Haydarpasa'da sabahliyorum.....
ne boktan bir hikaye bu,
birbirimize reva gordugumuz,
birbirimize izin veremedigimiz,
Ah bir konusabilsek
ah bir elini tutabilsem
ah bir halimi anlatabilsem....


bitmeliydi burada satirlar,
anlasilan bitmiyor....
son halin aklimda SENIN
Heathrow'dan kalkarken ucaklar
beynime cakiliyor heran
kahveyi tutusun, dudaklarin
sordugum anlamsiz sorulara
anlayamadigin, bulamadigin yanitlar
bir var bir yok misali
elinden kayarken galaxy


simdi ben Cemberlitas'ta kaybolmus,
simdi sen evde kalem aciyorsun
elinde kirmizi bir kalemtras,
yunanli bir sevgilin olsun istiyorsun,
politik bir sevisme gunduz duslerine takilan bu senin ki
oncesine de uc bes hikaye sigdirilmis

yazarken alamiyorum kendimi
senden
ve
seni kendimden
ve kendinden.......




Agustos 2010 & Istanbul &C.CERIT

Bitter Lemon

simdi sen Karakoy'e yakin bir yerde bekliyor gibisin,
gemilerin gecisleri kadar uzak ve
sessiz.....
gecelerin kisalmasi kadar anlamsiz vazgecislerinle.....
Bir Rimbaud dizesinde soluklanmak niyetin,
hic olmadigin kadar susamissin,
agzinda tutun ve aci bir limon tadi,
ellerin tekinsiz,
sozlerin gecersiz,
Proustvari bir geceye soyunuyor dusuncelerin,
beni beklemenin yararsiz nergiz gecelerinde,
sen beni ararken,

ben bir kartpostalin arkasinda yazili dizelerde
bir duvar posterinin golgesinde,
bir Almodovar karesinde,
bir turk kahvesinin tadinda Yildiz Parkinda,
o atamadigin onlarca nesnenin icinde,

aslinda ben hep oradaydim,
hic gitmedigimiz Arles sokaklarinda,
hic izlemedigimiz bir Visconti filminde,
ilik bir Girne gecesinde,

bir yildiz kayiyor,

bir dilek dile,
hep elimi tut sen,
bir dilek dile,
Samanyolu oylece akip gitsin
biz elele tutusurken.......


2010 & Agustos sicak gecmis basima ansilan.....Istanbul, C.CERIT

Aivaly , saat 4 yirmiyedi sulari olmali...

beyaz tenli bir cocuk geciyor kilisenin avlusundan,
suskun bir sureyya,
Ion sutunlari neye yarar,
ustunde sevismelerimizin
henuz kokusu gecmemisken

sokaklar sen kokarken
dokunamiyorum hicbirseye
korkutuyor beni olesiye
sokaklar kadar terkedilmisim bugun.......


bir top patlamasi bolerken gercekligi
karga suruleri biryerlere kacisiyor,
ictigim sigara midemi bulandiriyor,
Midilli aciklarina vuruyor midemin calkantilari,
sanki son kez gunesin batisini izliyorum,
Eos'un parmaklari geziniyor aciklarda
senin ozleminin kokusu gunbatiminda.....
Gumruk sokaginda,
Ayvalik Palas Otelininde....................

Ayvalik, 30 Agustos 2010

Aivaly

Ayvalik"ta bir cinaralti,
ustunde saatli
pembe granit taslarla orulu bir kilise karsiliyor beni
kilisenin avlusu bos,

Meryem'i gorme umudum yok,
Ne de Aziz Yorgos'u...

aksamsefalari uykuya dalmak uzere,
ayva mevsimi icin henuz erken,
narlar icinde ayni ritim sozkonusu olmali,
kendim icinse hicbirsey soyleyemem,
tas duvarlarla orulu bir sokakta sabahlamak niyetim,
derin bir uyku
Ion sutunlarina sarilarak
ya da pembe granit taslara,
cinar yapraklari neredeyse donmek uzere,
sanki bir Antonioni filminde,
Monica Vitti'yi bekliyorum
zeytinli bir gecede....
elimde bir Ayvalik coregi

bilmedigim kuslar ucuyor gokyuzunde,
balikcilarin motor sesleri,
hanyali teyzeler sokakta.....

ahtopotlar guneste cekilirken,
iclerinden, dislarindan,
deniz tuzlu, tenim tuzlu, ben limoni...
Liman simdi cok uzak,
hatiralar simdi cok uzak......

ayvalik, agustos sonlari 2010, C.CERIT