9 Mayıs 2012 Çarşamba

Çukurcuma'da bir Objet de Curiosité

Pera'da yürüyordum nedensiz,
Faik Paşa yokuşuna uzak,
Kelebek Korsecisine yakın bir noktada
köşebaşında bir basamak
duruyordu boş.....

iliştim kıyısına
sigara içmeliydim
başım fena halde dönüyordu
üstüne üstlük bugünlerde
başıma gelmeyen kalmamıştı

masumiyet müzesinde
aklımı,
ruhumu,
yazmaya calıştıklarımı,
düşüncelerimi,
toplamaya ,
biriktirmeye,
kaybetmeye
calıştığım herşeyi
yitirmiştim,
anlamadım bu nasıl olmuştu,

yaşamım bir curiosity box'a sığar mıydı?
buda yetmezmiş gibi
söyleyeceğim,
söylediğim
sözcüklerde kaybolmuştu......
paramparça olmuştu ruhum
üstüne
cebimde günlerdir sakladığım
kücük cigalle'den ses çıkmıyordu
nasıl yaşardım onun sesi olmadan,
hatıralar olmadan....

uzun süredir

sigara sarmaya başlamıştım,
filtre kahve içmiyordum,
Tanzanya'dan gelen kahve ile
Etiyopya'dan gelen arasındaki farkı algılayamıyordum,
coğrafı rotasyonumu kaybetmiş
batı ile doğu arasında sıkışıp kalmıştım....
yan komşularımın adlarını bile unutmuştum,
icimden onları görmeme istegi ağır basıyordu,
20 taksim 46 numaralı apartmanın her önüne geldiğimde,
tetiklenen merak duygusu gitmiş
yerini doldurulamaz bir Hooper tablosu almıştı

dedim ya garip bir haller olmuştu bana
kendim bile kendimi tanıyamıyordum.......

sonra evde yaşadığım garip kokuların
portreleri gitmis,
duvarlardaki kanje metinler silinmiş,
garip, fena halde futursuz
random bir nöbetler arifesinde
yaşanmamış beklentiler skalasında
elini uzatmaya ramak kalmışken
işte tam orada
metalik bir portakal tadı,
bölüyordu sessizliği....
amerikalılar buna olsa olsa
electric blue derdi,
kendimde güldüm bu algı frekansına.....


radyoda çalan ferahfeza makamındaki
bir ses...
nedensizce beni kapıya yönlendirmişti ki
hay aksi,dedemin fağfur kasesini bulamıyordum....
dedim ya garip bir haller evresindeydim
ben bile kendimi tanımakta zorlanıyordum......

sonra bir Erguvan düştü Göksu'ya
gölgesinde bir Hyacinth.....
bir gök gürültüsü sardı Hisar surlarını,
zeyrek'te bir gramafon ağlıyordu
Tatavla'da bir zenciyi bıçaklamıslardi,
kuyudibinde bir sette
aniden
durup dururken
bir oyuncunun sesi gitmişti,
Florence Nightingale hastanesinde bir Hemşirenin
burnu kanadı,
Mısır Apartmanındaki Galeriye cıkan
Ferdan'ın çorabı kaçmıstı.....
Sahra Pavyonundaki Zeki bileğini burkmuştu.....
yanılmıyorsan
o günlerde
Bilge'nin kedisi Korsan'da garip bir hastaliktan muzdaripti.....
nedenini bilmediğimiz
veterinerin teşhis edemediği birşeydi bu...


kırmızı çizgiler kayboldu
yarım yamalak
kambur bir gelecek geceye düşüverdi...
Marco'dan hala haber yoktu
İzmir yine yavaş yavaş sallandı,
aynı anda Sir Francis Drake Otelinin Balo salonunda
yemek yiyen Donna
bir şeylerin farkındaydı
büyük avize gidip geldi.....
San Fransisco'nun altında birşeyler oluyordu
kahkahalar, konuşmalar kesilmemişti
Donna yemeğine devam etti....
Istanbul'da ise
Belçika'lı insanlar hayatımıza girip çıkıyordu
birisi benimle hep aynı fikirleri paylaşıyordu
diğeri suskun,
gözlemlediklerinden kafası karışmış....
içiyordu....
bir diğerinin sürekli midesi bulanıyordu...
bir diğeri ise ısrarla fransızca konuşurken
bir flaman edası yapışmıştı yakasına ....

bense kendi halimde
icimdeki ötekini koruyamıyordum
kendimden,
olamadıklarımdan.....

arada aklıma
Avignon'daki nehir giriyor
suları bulandırıyor
bitmemiş köprüde
beni yarı yolda bırakıyordu

sonra ılık bir rüzgar esti....

basamağın diger köşesine oturdun
sessizce
teninin kokusu girdi önce
sonra nefes alışın
caddede geçenler gorünmez oldu.....

ben o günlerde kurban rolünü oynuyordum

bir karafatma nöbeti içinde
kafkakesk bir melodi
bahara rağmen
geçmek bilmeyen


almanca çökmüştü üstüme
dilimde ağır bir pil tadı
sonra.... sen işte
oturdun diger köşeye
İzmir'liydin
ana adı Nükhet
baba adı Şevket
Selanik'li bir ailenin bir tek oğluydun
gözlerin mavi
daha bir gökyüzü tonlarına çalan
ellerinden açık
dudaklarındanda açık
teninden koyu .....

neden o köşeye oturdun sen
o gün anlamadım
neden bilmediğim bir dilde konuşmuyordun
keske Mandarin konuşsaydın
yada ne bileyim
Urdu
o zaman kaçınılabilinirdi
kaçılabilinirdi
naçar bırakılabilinirdi
yazılmış olan....

ama sen orada oturmayı tercih etmiştin
beni tecrit altında bırakmaktan
pekte kaçınmayan bir halin vardı senin...
henüz tehlikenin farkında değildin,
nedenlerini sıralamak düşmezdi bana
sense henüz içine düştüğün belanın uzağında
sokuluyordun
çekiliyordun
seriliyordun
önümden
ötekinden.....


MMXII % IV Istanbul C.CERIT

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder