12 Mayıs 2012 Cumartesi

BLOOD/ALLEGORY

kendim uzun zamandır
kendinde degil
bu icimdeki katmanlar
birbir gün ışığına çıkarken


oluşturduğu
paralel evrende
pekte
tutarlı bir yol izlememekteydi...
gerçi neydi tutarlı olan
o sıralar hayatımızda....
bu ikimizin çizdigi yolda
diğerlerinin seyirci oldugu
yada kan uyuşmazlığı olarak tanımlayabileceğimiz bir alegori sözkonusu idi......

Elmadağ yokuşunda
tek başına bırakılmış gibi hissediyordum
bu korkudan dolayı
Surg Agop hastanesinin önünden
yonümü değistirmekten
hiç te
gocunuyor gibi bir halim yoktu.....


evde içtigim tüm sigaraların kutularını biriktirme
oyunundan sıkılmış
adamakıllı başka oyunlar istiyordum....
ama bunları kimlerle oyanyabilirdim ki....
kimi kapri desem kapris yapar
kimi kimseye lütf etmez....
kimi de Mehmet Rauf romanlarındaki persona boşluğundaydı
sanki o sıralar...


başka oyunlarda bulmuştum kendime
tanımadığım insanlara garip mesajlar çekiyor
tanımadığım insanlarla buluşuyor
sonra onlarla vedalaşıyordum
bu sefer acı çekmemiş olduğumu
ya da bu duyguya alıştığımı
ya da üstesinden gelebilme yetisine kavuştuğumu
altetme ve affetme ikileminden kurtulduğumu
düşünüyordum......
başedebilme duygusunun yarattığı sansasyonel duygunun
tatminin tamahkar bir kölesi olmayı arzularken bulmuştum kendimi......
oysa ki o sıralar ne çok ta,

canım Panama bandıralı bir şilebe binip
kaçmak istiyordu
Hokkaido açıklarında fırtınaya yakalanmak
Okinawa'da karaya çıkmak,
Buenos Aires'te tango barlarda sızmak
bir Paul Auster romanında bir satırın arasına sıkışmak
sokaktan geçen bir adamın.....
boynundan kayıp düşen fuların hikayesi olmak.....
bir Chagall tablosunda köşede oturmak
ve seyretmek oradan dünyayı
küçük hazlar peşindeydim anlayacağınız
elimde olmayan
ve elimden tutmayan
nedenler sonrasında ...


içimde Tijuana'daki duvar boyunca sevişmekten yorulmuş başkaları geçiyordu.....
içimde farklı otel odalarından
oluşan yaşanmışlıklar müzesinde
tanımadığım
bintürlü konuk olduğum
nöbetler geçiyordu...
tarifsiz anılar digerlerinin üstüne akbabalar gibi üşüşmüşlerdi.....


hatta bir ara bir doktora görünmeye
tam ikna olmuştum ki....
doktor Nejat'ın tayini cıkmıstı...
sonra
tanımadığım bir Love Hotel'de
tanımadığım biriyle birlikte olmak artık eskisi gibi
çekici gelmiyordu.....
Dogen-zaka'da bildiğim birkaç mekanda
artık beni kesmiyordu....
tanıdıktı herşey.....


kleptomanyak bir arzu duyuyordum herşeye
japon ruhum sanki Haneke filmlerine düşmüştü
çekip çıkarmak zordu anlaşılan.....
Takeshita sokağında yoktum ben
Moyai anıtından uzaklaşırken
hiçbirşey eskisi gibi olmayacaktı
anlamıştım bunu ben
anlamıştım bunu ben .......

東京, Basho'nun izinde, MMXII

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder