15 Ocak 2012 Pazar
SiCiILYA’DA LiMONLARA SORMA BENi
ustumde Eos’un parmaklari
boyamisti gokyuzunu fusyayla suzulen lila tonlarina,
yuruyordum ben hallerine,
benden bir ben cikaramamin yarattigi kaosla birlikte,
Richter olceginde ambigui bir scalada,
Monreale katedrali yikilirken ustume,
Conca D’ora vadisinden cikis yok,
Isa beni heryerde takip ederken,
bu adada hapsolmustum…..
Siracusa sokaklarinda
Caravaggio ustume cokmus bekliyor,
lanet olasi gunes tenimde
Venere Kalesi yanibasimda dikiliyor,
Norman istilasindan geriye ne kaliyor,
bilmiyorum,
bilmiyorum….
adadayim,
bir basima………….
Aah Sicilia………
Taormina & Italia …….MMIX
14 Ocak 2012 Cumartesi
iste oyle gunler birbirini kovalarken
...........iste oyle gunler birbirini kovalarken
Onu tanidigim ilk gun,
Karakoy aciklarindan gecen takalara atlamamak icin
kendimi zor tuttutgum bir gundu,
yanimda Fasli bir kadin,
onun askina taniklik ettigim sahilde gecen bir gece
adamakilli sarhosluga sigindigim,
bulanik sularinin altinda gizlenen Theodora’nin ruhu,
sularin altinda gizlenmis inci mabetler,
kiyida ise insanlar,
surlarin kenarina birakilmis
hic okunmamis mektuplar,
bos sarap siseleri,
tum bunlara anlam veremeyen, ,
Mavi terastan olanlari izleyen kucuk potukareli kiz,
terkedilmis tersaneden yanisiyan isiklar,
arkada koca Suleymaniye,
tepeden bize bakan Roxelena,
yanibasimda kendi yalnizligim,
ote tarafta kendine yetmez hallerimin cekilmezligi,
ayagimda eski bir jean,
kafamda hayaliyle bogustugum,
anlari kurguladigim,
adimlarini ezberledigim,
kendimi kurdugum adam……….
son yaz aksamlari,
kokulari pekte ayirt edemedigim,
algilamakta gucuk cektigim,
sahile vuran ilik dalgalar,
iste gunler boyle birbirini kovalarken,
ben elim kolum bagli,
oylece akarken sular,
bir gun….
bir kadin girdi hayatima,
Modigliani ile Boticelli kadininin arasinda kalan,
bir Canova heykelinin klasizmiyle birlesen
Degas’nin
hicbir zaman cizmedigi
bir portre,
donmustu an ve mekan
Istanbul orali bile olmamisti,
sari bir taxi gecti,
sofor uykusuzdi belli,
geciyordu hersey kendinden,
olmadiklari hallerden,
benligimden,
bense, ben ….
oysa,
bugun ruhum karakoy’den geciyordu,
gecerken oradan oraya kosturan bir cocuktum ben,
bedenimde Kanje metinler tasiyan,
belkide o yuzden uzaktim herseye,
Zack’in sesi kulaklarimda yankilandi,
bir yasli vapurla birlikte,
o an hic bir kokuyu goremiyordum,
cocuklugumda
Kemeraltinda ,
elini tutarken anneannemin,
sicakligi bulasti bir an,
o kokulari animsamayi hayal ettim,
kokular onu takip etmemisti,
her gectigimiz sokaktaki kokulari gorebilirdim bir zamanlar,
yitiriyordum yetilerimi,
yerine koyamadan hicbirseyi,
tipki yerine koyamadagim annemin yoklugu,
yerine koyamadigim Aya Yorgi koyunda gunesin dogusu gibi….
Istanbul & MMXI
Kasim soguklar yeni baslamisti, ben yoktum orada
Onu tanidigim ilk gun,
Karakoy aciklarindan gecen takalara atlamamak icin
kendimi zor tuttutgum bir gundu,
yanimda Fasli bir kadin,
onun askina taniklik ettigim sahilde gecen bir gece
adamakilli sarhosluga sigindigim,
bulanik sularinin altinda gizlenen Theodora’nin ruhu,
sularin altinda gizlenmis inci mabetler,
kiyida ise insanlar,
surlarin kenarina birakilmis
hic okunmamis mektuplar,
bos sarap siseleri,
tum bunlara anlam veremeyen, ,
Mavi terastan olanlari izleyen kucuk potukareli kiz,
terkedilmis tersaneden yanisiyan isiklar,
arkada koca Suleymaniye,
tepeden bize bakan Roxelena,
yanibasimda kendi yalnizligim,
ote tarafta kendine yetmez hallerimin cekilmezligi,
ayagimda eski bir jean,
kafamda hayaliyle bogustugum,
anlari kurguladigim,
adimlarini ezberledigim,
kendimi kurdugum adam……….
son yaz aksamlari,
kokulari pekte ayirt edemedigim,
algilamakta gucuk cektigim,
sahile vuran ilik dalgalar,
iste gunler boyle birbirini kovalarken,
ben elim kolum bagli,
oylece akarken sular,
bir gun….
bir kadin girdi hayatima,
Modigliani ile Boticelli kadininin arasinda kalan,
bir Canova heykelinin klasizmiyle birlesen
Degas’nin
hicbir zaman cizmedigi
bir portre,
donmustu an ve mekan
Istanbul orali bile olmamisti,
sari bir taxi gecti,
sofor uykusuzdi belli,
geciyordu hersey kendinden,
olmadiklari hallerden,
benligimden,
bense, ben ….
oysa,
bugun ruhum karakoy’den geciyordu,
gecerken oradan oraya kosturan bir cocuktum ben,
bedenimde Kanje metinler tasiyan,
belkide o yuzden uzaktim herseye,
Zack’in sesi kulaklarimda yankilandi,
bir yasli vapurla birlikte,
o an hic bir kokuyu goremiyordum,
cocuklugumda
Kemeraltinda ,
elini tutarken anneannemin,
sicakligi bulasti bir an,
o kokulari animsamayi hayal ettim,
kokular onu takip etmemisti,
her gectigimiz sokaktaki kokulari gorebilirdim bir zamanlar,
yitiriyordum yetilerimi,
yerine koyamadan hicbirseyi,
tipki yerine koyamadagim annemin yoklugu,
yerine koyamadigim Aya Yorgi koyunda gunesin dogusu gibi….
Istanbul & MMXI
Kasim soguklar yeni baslamisti, ben yoktum orada
CAMPARI & LONDRA
CAMPARI & LONDRA
Warvick Avenue’ye yakin biryerlerde
bulusurduk kimi zaman,
Duffy’in sarkilarindaki gibi,
Adele yoktu o siralar,
Formosa Sokaginda,
yemek yerdik arada,
kanal kiyisinda beni dinlerdin
bazi zamanlar ben seni,
ben Campari icerdim,
buzlu, portakal suyuyla
bazende Hoeggaarden birlikte,
limonlu,
sende yeni aliskanliklar edinmistin,
hic sorgulamadan,
seviyordun bu uzun yuruyusleri,
seviyordun amerottoyu,
yaptigim yemekleri,
seviyordun,
mango chutney’li orzoyu,
aslinda sen farkinda degildin,
ama,
seviyordun beni,
kanal boyunca bende seni sevdim,
tum botlarda adini arardim,
anlamsizdi bu benim yaptigim,
o sira zaten ne anlamliydi ki,
Italyan Mahallesinde,
French Theatre’da komedi zamaniydi,
Sokaklar boyu anglo-saxon yalnizliklarda,
bir Turk olmak batardi askimiza,
iste o yuzden elimi tutmadin sen hicbirzaman …
MMIX & Hampstead & London , La Dolce Vita e Amoretto e L’Amore , C.CERITH
Warvick Avenue’ye yakin biryerlerde
bulusurduk kimi zaman,
Duffy’in sarkilarindaki gibi,
Adele yoktu o siralar,
Formosa Sokaginda,
yemek yerdik arada,
kanal kiyisinda beni dinlerdin
bazi zamanlar ben seni,
ben Campari icerdim,
buzlu, portakal suyuyla
bazende Hoeggaarden birlikte,
limonlu,
sende yeni aliskanliklar edinmistin,
hic sorgulamadan,
seviyordun bu uzun yuruyusleri,
seviyordun amerottoyu,
yaptigim yemekleri,
seviyordun,
mango chutney’li orzoyu,
aslinda sen farkinda degildin,
ama,
seviyordun beni,
kanal boyunca bende seni sevdim,
tum botlarda adini arardim,
anlamsizdi bu benim yaptigim,
o sira zaten ne anlamliydi ki,
Italyan Mahallesinde,
French Theatre’da komedi zamaniydi,
Sokaklar boyu anglo-saxon yalnizliklarda,
bir Turk olmak batardi askimiza,
iste o yuzden elimi tutmadin sen hicbirzaman …
MMIX & Hampstead & London , La Dolce Vita e Amoretto e L’Amore , C.CERITH
PRIMROSE HILL & GREENBERRY HILL
PRIMROSE HILL & GREENBERRY HILL
sen ruyalarima girmistin,
suretin hic cikmiyordu icimden,
derin bakar olmustum bu gunlerde,
dalip dalip gidiyordum,
sebeb aramaktan yorulmus,
bir agacin yanina uzanmistim,
oyle boylu boyunca,
hayalini kurmustum hep bu anin,
yapraklar gozlerimin onunden suzuluyordular,
o gokyuzu,
en tatli gozyuzuydu sanki,
sonra Primrose Hill’de bulustugumuz gun geldi aklima,
bana verdigin en guzel hediye olmaliydi,
yani basinda uzanmak gokkubbe altinda,
ayaklarimin altinda Londra,
yanimda sen,
tutusmayan ellerimiz,
kacirdigimiz gozlerimiz,
ve biz ……
kimseler bilmiyordu bizi,
ben bile bilmiyordum,
bir tek Londra sahitti,
ve o guneye bakan yamactaki
soldan yedinci agac,
adini bilmedigim,
sana sormaktan cekindigim,
kafami kurcalayan
Sir Edmund Berry Godfrey'in esrarengiz olumu,
senin kafanda Medusa'nin saclari.....
senin mavi t-shirt’un
benim japon saatim vardi,
sen incir yerken,
ben ikinci sigarayi iciyordum,
senin guneste tenin daha bir koyulasirken,
benim tenim hic olmadigi kadar beyazdi
benim elimde bir Walt Whitman kitabi,
senin elinde olmayan nedenler,
sen beni seviyordun,
ama hic soylemiyordun,
ben seni seviyordum,
ama bende soylemiyordum
ne komikti hallerimiz,
bizi esir alan sanki Viktoryen bir gecmis,
bir E.M.Foster karesi,
Burlington Pasajinda unttugumuz semsiye misali,
eski Tea Room’lardaki porselen fincanlar,
kucuk kanepeler,
yasli teyzeler,
Hampstead tepelerinde at kestaneleri,
yazin parkin kosesindeki Kibrisli dondurmaci,
Madam Jojo’nun peruklari,
Aklimdan ellerin
gecerken,
gozumun onunden Thames,
oysa bu gozler oksanacak seyler ararken,
Dante'nin soyledileri dogru mu?
Ruyamidir omrumuzun gogune sinen,
butun hikayeler geciyorken omrumuzden
Thames'in altindan ustunden,
onlara eslik eden kaz suruleri,
ve Wilde, ve Ilhan
digerleriyle birlikte,
yolumuzun Zafer Takini bile goremezken....
ahh ne guzel birseymis
hic tutmadigim ellerinin
hayaliyle yurumek Hampstead sokaklarinda ……
MMIX & Hampstead & London , ilik bir yaz ve L’Amore , C.CERITH
sen ruyalarima girmistin,
suretin hic cikmiyordu icimden,
derin bakar olmustum bu gunlerde,
dalip dalip gidiyordum,
sebeb aramaktan yorulmus,
bir agacin yanina uzanmistim,
oyle boylu boyunca,
hayalini kurmustum hep bu anin,
yapraklar gozlerimin onunden suzuluyordular,
o gokyuzu,
en tatli gozyuzuydu sanki,
sonra Primrose Hill’de bulustugumuz gun geldi aklima,
bana verdigin en guzel hediye olmaliydi,
yani basinda uzanmak gokkubbe altinda,
ayaklarimin altinda Londra,
yanimda sen,
tutusmayan ellerimiz,
kacirdigimiz gozlerimiz,
ve biz ……
kimseler bilmiyordu bizi,
ben bile bilmiyordum,
bir tek Londra sahitti,
ve o guneye bakan yamactaki
soldan yedinci agac,
adini bilmedigim,
sana sormaktan cekindigim,
kafami kurcalayan
Sir Edmund Berry Godfrey'in esrarengiz olumu,
senin kafanda Medusa'nin saclari.....
senin mavi t-shirt’un
benim japon saatim vardi,
sen incir yerken,
ben ikinci sigarayi iciyordum,
senin guneste tenin daha bir koyulasirken,
benim tenim hic olmadigi kadar beyazdi
benim elimde bir Walt Whitman kitabi,
senin elinde olmayan nedenler,
sen beni seviyordun,
ama hic soylemiyordun,
ben seni seviyordum,
ama bende soylemiyordum
ne komikti hallerimiz,
bizi esir alan sanki Viktoryen bir gecmis,
bir E.M.Foster karesi,
Burlington Pasajinda unttugumuz semsiye misali,
eski Tea Room’lardaki porselen fincanlar,
kucuk kanepeler,
yasli teyzeler,
Hampstead tepelerinde at kestaneleri,
yazin parkin kosesindeki Kibrisli dondurmaci,
Madam Jojo’nun peruklari,
Aklimdan ellerin
gecerken,
gozumun onunden Thames,
oysa bu gozler oksanacak seyler ararken,
Dante'nin soyledileri dogru mu?
Ruyamidir omrumuzun gogune sinen,
butun hikayeler geciyorken omrumuzden
Thames'in altindan ustunden,
onlara eslik eden kaz suruleri,
ve Wilde, ve Ilhan
digerleriyle birlikte,
yolumuzun Zafer Takini bile goremezken....
ahh ne guzel birseymis
hic tutmadigim ellerinin
hayaliyle yurumek Hampstead sokaklarinda ……
MMIX & Hampstead & London , ilik bir yaz ve L’Amore , C.CERITH
6 Aralık 2011 Salı
bu gece ustume leylak cicekleri giydim......
bu gece ustume leylak cicekleri giydim......
tenimdeki kokusunu aratmayan,
sonra anglo-saxon bir uyanis
yabanci adamin tetikledigi,
kacamadim,
teslim oldum oracikta,
yildizlar kadar acik ve netti,
dudaklarimda sappho acti, tomurcuklarla....
pembe bir bulut gibi bedenimde,
sonra senin ellerin vardi
yuregimde
sonra o gozden kayboldu
ben kaldim basbasa seninle.....
I/MMXI london &ducdesmyrne
tenimdeki kokusunu aratmayan,
sonra anglo-saxon bir uyanis
yabanci adamin tetikledigi,
kacamadim,
teslim oldum oracikta,
yildizlar kadar acik ve netti,
dudaklarimda sappho acti, tomurcuklarla....
pembe bir bulut gibi bedenimde,
sonra senin ellerin vardi
yuregimde
sonra o gozden kayboldu
ben kaldim basbasa seninle.....
I/MMXI london &ducdesmyrne
my baby shot me down, bang, bang
bu basligi atali uzun yillar gecti,
altini doldurmakta zorlandim,
belki gercekligi agir basiyordu,
gereksiz buldum bu basligin altina birseyler yazmayi,
pekte bir anlam ifade etmemisti,
bosa karalamanin yakisiksiz alacagini dusundum,
sonra hakikat geldi
oturdu,
sahile yaslanmis gecmisime,
acmayi bekleyen tomurcuklarin ustune,
basim fena halde derteydi kendimle
o gunlerde,
basimi yaslarken eski bir turbenin ayakucuna ,
kargalar sesizce gectiler,
badem agaclari henuz acmamisti,
iste boyle birseydi,
uzulmek ustesinden gelmeme yardimci olmuyordu,
bir ceset gordum sahilde,
gozlerinden okunuyordu...........
aslinda my baby shot me down ......
MMXLONDON& CERITH
altini doldurmakta zorlandim,
belki gercekligi agir basiyordu,
gereksiz buldum bu basligin altina birseyler yazmayi,
pekte bir anlam ifade etmemisti,
bosa karalamanin yakisiksiz alacagini dusundum,
sonra hakikat geldi
oturdu,
sahile yaslanmis gecmisime,
acmayi bekleyen tomurcuklarin ustune,
basim fena halde derteydi kendimle
o gunlerde,
basimi yaslarken eski bir turbenin ayakucuna ,
kargalar sesizce gectiler,
badem agaclari henuz acmamisti,
iste boyle birseydi,
uzulmek ustesinden gelmeme yardimci olmuyordu,
bir ceset gordum sahilde,
gozlerinden okunuyordu...........
aslinda my baby shot me down ......
MMXLONDON& CERITH
bir sair tanidim, II.Episode
Yarim kalan seyler vardi,
Ilk yazdan arta kalan,
beni rahatsiz eden….
bir ozlem Cihangir camisi avlusunda birakilmis,
bir defne Mont Pagus eteklerinde,
ayaklarim ne zaman beni o noktaya suruklese,
icinden iceri
icten ice
ceken bir bulut
nar misali .....
yine ayaklarim,
eski bir sairin yoluna dustu,
o kendini kadin sair olarak tanimlarken,
ben kizardim ona,
Isa, Rimbaud ve O
oturmuslar bir ucgenin ortasinda,
kimi an sahte bir sarisin,
kimi zamansa icinden kizil bir kadin gecerdi,
garip telefon konusmalarinin sonunu kestirmek zordu,
yakisiksiz kacabilecegini bilmeyen bir cocuk vardi icinde,
ama kimini olume surukleyen,
bu aslinda durumunun hicte iyi olmadiginin gostergesiydi,
bilmem ki kurban kimdi,
kendisi mi?
kentin ibneleri mi?
ghettolarindan gelen serseriler mi?
yoksa tum bunlarin tanigi
Maria miydi?
bunlari bolen bir fransizca ezgiydi,
sonra yine Rimbaud gecti yanimizdan,
saklanmisti sessizce
tanidi bizi gulumsedi....
humanizmami yitiriyordum kimi anlar,
kentin yorgunlugu cokmustu ustumuze,
huzursuz ruhlarin komun sevdasi,
onu elestirmek yanlisligina dusuyordu insan,
ama o gece Maria sokakta kaldi,
ben sahittim tum olan bitene....
polisler bir kacak ariyordu,
kalbi Findikli sahilinde denize vurmustu,
bir cay icti sessizce,
gozlerindeki endise Pasalimani sahilinden okunuyordu,
benim bile teselli etmemin mumkunati gozukmuyordu,
yine lacivert uniformali polisler gectiler,
lacivert biyiklarini burarak,
bakislarindaki korkunun kokusu benim bile basimi donduruyordu,
tansiyon Fidikli sahilini kusatti,
kusettli vagonla kacirmaliydim Maria'yi,
uyurken gececekti hersey,
yanibasimizdaki endise sarmisti etrafi,
Istanbul kadar yalnizdi......
ne olurdu, kizina ne yaparlardi,
kocasi geldi gozlerinin onune ,
gozyaslarini tutamadi,
ne cok seyi paylasmislardi birlikte,
ustune koyamadigi anilari
acisindan da agirdi,
o ara arkadasi olan emekli polis muduru,
Irfan geldi aklina,
onun yasam hikayesini dinlemisti,
korku icinde yetismis cocuklari vardi,
Lenin komunistti,
Gorki okumamisti,
Piano hic dinlememisti,
ama o mutlu ve basariliydi,
cocuklarida keza,
peki ya Maria?
Gagavuz Turku,
Hristiyan Maria?
Dinyeper nehrinde yikanmis Maria Neden diye sordu?
aklinda butun bu sorular,
yanitsiz,
Findikli sahilinde,
bir basina
caresiz basina gelecekleri beklemekten baska
bir sey yoktu.....
beni kahredense elllerimin yetisemesiydi,
onun huznunun yeldegirmenlerine.....
c.cerit / ottobre mmxi, findikli, istanbul
Ilk yazdan arta kalan,
beni rahatsiz eden….
bir ozlem Cihangir camisi avlusunda birakilmis,
bir defne Mont Pagus eteklerinde,
ayaklarim ne zaman beni o noktaya suruklese,
icinden iceri
icten ice
ceken bir bulut
nar misali .....
yine ayaklarim,
eski bir sairin yoluna dustu,
o kendini kadin sair olarak tanimlarken,
ben kizardim ona,
Isa, Rimbaud ve O
oturmuslar bir ucgenin ortasinda,
kimi an sahte bir sarisin,
kimi zamansa icinden kizil bir kadin gecerdi,
garip telefon konusmalarinin sonunu kestirmek zordu,
yakisiksiz kacabilecegini bilmeyen bir cocuk vardi icinde,
ama kimini olume surukleyen,
bu aslinda durumunun hicte iyi olmadiginin gostergesiydi,
bilmem ki kurban kimdi,
kendisi mi?
kentin ibneleri mi?
ghettolarindan gelen serseriler mi?
yoksa tum bunlarin tanigi
Maria miydi?
bunlari bolen bir fransizca ezgiydi,
sonra yine Rimbaud gecti yanimizdan,
saklanmisti sessizce
tanidi bizi gulumsedi....
humanizmami yitiriyordum kimi anlar,
kentin yorgunlugu cokmustu ustumuze,
huzursuz ruhlarin komun sevdasi,
onu elestirmek yanlisligina dusuyordu insan,
ama o gece Maria sokakta kaldi,
ben sahittim tum olan bitene....
polisler bir kacak ariyordu,
kalbi Findikli sahilinde denize vurmustu,
bir cay icti sessizce,
gozlerindeki endise Pasalimani sahilinden okunuyordu,
benim bile teselli etmemin mumkunati gozukmuyordu,
yine lacivert uniformali polisler gectiler,
lacivert biyiklarini burarak,
bakislarindaki korkunun kokusu benim bile basimi donduruyordu,
tansiyon Fidikli sahilini kusatti,
kusettli vagonla kacirmaliydim Maria'yi,
uyurken gececekti hersey,
yanibasimizdaki endise sarmisti etrafi,
Istanbul kadar yalnizdi......
ne olurdu, kizina ne yaparlardi,
kocasi geldi gozlerinin onune ,
gozyaslarini tutamadi,
ne cok seyi paylasmislardi birlikte,
ustune koyamadigi anilari
acisindan da agirdi,
o ara arkadasi olan emekli polis muduru,
Irfan geldi aklina,
onun yasam hikayesini dinlemisti,
korku icinde yetismis cocuklari vardi,
Lenin komunistti,
Gorki okumamisti,
Piano hic dinlememisti,
ama o mutlu ve basariliydi,
cocuklarida keza,
peki ya Maria?
Gagavuz Turku,
Hristiyan Maria?
Dinyeper nehrinde yikanmis Maria Neden diye sordu?
aklinda butun bu sorular,
yanitsiz,
Findikli sahilinde,
bir basina
caresiz basina gelecekleri beklemekten baska
bir sey yoktu.....
beni kahredense elllerimin yetisemesiydi,
onun huznunun yeldegirmenlerine.....
c.cerit / ottobre mmxi, findikli, istanbul
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)